
“Bir ülkenin bütçesi o ülkenin vicdanıdır”[1] . Hükümetler, yanlış ekonomik ve siyasi yollara sapabilir, vicdanlarını servet ve kudret sahiplerinin tahakkümüne kaptırabilirler; sundukları bütçe tasarıları yurttaşların büyük çoğunluğunun, çalışanların, üretenlerin, yoksulların, ihmal edilenlerin refah ve özgürlüğünü değil, güçlülerin, varlıklıların, mülk ve servet sahiplerinin menfaatlerini gözetebilir. Ama halkların gözü temsilcilerindedir: Vekillerinden hükümetleri dengeleyerek, denetleyerek başlıca kaynağı yoksul ve çalışan çoğunluğun gelir ve giderlerine salınan vergiler olan bütçenin adaletli bir biçimde dağıtılması için mücadele etmesini beklerler. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden (TBMM) halklarımızın beklediği de tamı tamına budur: “2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı”nı baş aşağı çevirmek!
“2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı” 16 yıldır iktidarda bulunan AKP hükümetlerince TBMM'ye getirilmiş bütçelerin en vicdansız ve adaletsizlerinden biridir. Bunu anlamak için yalnızca bütçenin diline bakmak bile yeter: Bu bütçede bu ülkenin gayrisafi yurt içi hasılasını sağlayan ama neredeyse kölelik koşullarında çalışan milyonların adı yok; tasarıda bir tek kez olsun “işçi” ya da “emekçi” sözcüğü geçmiyor; “emek” bu bütçede bir kavram olarak bile anılmıyor ama 599,4 milyar TL olarak öngörülen 2018 bütçesi vergi gelirlerinin neredeyse bütün yükü yoksulların ve emekçilerin sırtında.
“2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı”nda vergi gelirlerinin yüzde 80'i dolaylı vergilerden, yani KDV, ÖTV, MTV'den ve gelir vergisi tahsilatının yarısından fazlası ücretlilerin bordrolarından. Ama devlet 2016'da tahakkuk eden vergilerin yüzde 25'ini, yani neredeyse, 2018 bütçesinde öngörülen 146,5 milyar TL'lik toplam ÖTV gelirine yakın bir miktarı tahsil etmeden bıraktı.
2018 bütçesinin gelir yükü toplumun yoksul çoğunluğunun sırtına yüklenirken, bütçenin çok küçük bir bölümü halklarımızın temel ihtiyaçlara ayrılıyor; bütçe harcamalarından aslan payını ordu, polis ve bürokrasi alıyor. 2018 bütçesi bu yapısıyla bir toplumsal hizmet bütçesi değil bir savaş ve otoriter rejim bütçesidir. Maliye bakanı Naci Ağbal bütçe sunuşunda “bütçemizden en büyük payı eğitime ayırıyoruz.” derken aslında bütçenin çok büyük bir bölümünün savunma ve güvenlik harcamalarıyla, bürokrasiye ayrılmış olduğunu gizliyor. 2018 bütçesinde Millî Savunma Bakanlığının mal ve hizmet alım giderlerine ayrılan kaynak 20 milyar 329 milyon lira, Millî Eğitim Bakanlığının mal ve hizmet alım giderlerine ayrılan kaynak ise 8 milyar 693 bin liradır. Geri kalanı personel giderleri, sosyal güvenlik primleri, vb. harcamaları için kullanılacaktır.
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek 2018 bütçesinin bir savaş bütçesi olduğu gerçeğini çırılçıplak ortaya koydu: “Türkiye önümüzdeki yıl savunma sanayisi ve Millî Savunma Bakanlığı için muhtemelen 17-18 milyar liralık ilave harcama yapacak. Net olarak motorlu taşıtlar vergisinden gelecek gelir 2018 sonrası alınacak araçlar da dikkate alındığında 2,8 milyar, ilave vergi artışının etkisi ise 2 milyar lira. Sadece savunma sanayisi harcamaları alacağımız tedbirlerin üçte 2’sine tekabül ediyor.” Şimşek “İki seçeneğimiz var bunu karşılamak için,” dedi. “Ya vergi salacağız ya daha çok borçlanacağız… Biz bir tercih yaptık, kamu ilave harcamalarını sağlıklı vergi gelirleriyle yapalım dedik.”
Devletin savunma ve güvenliğe ayırdığı pay çeşitli kalemlere dağılmış olduğu için net olarak görülemese de Millî İstihbarat Teşkilatı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının payına ayrılmış bulunan bütçe 2017’de 64 milyar küsurdu, 2018’de 84,5 milyardan fazla olacak. Aradaki 20 milyarlık fark aslında millî eğitime ya da sağlığa ayrılan yatırım paylarının toplamından bile fazla. Bütçede görünmeyen savunma kalemleri ve görünmeyen savunma giderleri de var. Savunma Sanayii Destekleme Fonu’na motorlu taşıtlar vergisinden yüzde 18, veraset ve intikal vergisinden yüzde 25, gelir vergisinden yüzde 6 pay ayrılması düşünülüyor. Hükûmetin 2018 yılı için gelir ve kazanç vergilerinden elde etmeyi beklediği gelirin yüzde 6’sı 11 milyar 878 milyon lira. Yani bu söz konusu rakamlara 12 milyar lira daha eklenecek.
Sonuç olarak gelirler açısından servet ve sermaye gelirlerinin korunduğu, emekçilerin ve yoksulların ücret ve sair gelirlerinin ezildiği, giderler açısından gitgide kabaran bir savunma ve güvenlik bütçesiyle karşı karşıyayız. 2018 bütçesi, iktidardaki ittifakın ve Cumhurbaşkanı’nın önümüzdeki dönemi silahlı çatışmaların artacağı ya da artma eğiliminin yüksek olduğuna dair yönelişini açığa vuruyor. Türkiye'nin neden ötürü, Rusya'dan milyarlarca dolar vererek S-400 füze savunma sistemleri alması gerektiği hala doyurucu bir biçimde açıklanmış değildir.
Türkiye'nin bir savaş bütçesine yönelmesinin gerçek nedeni, düşmanlarla kuşatılmış olması ve “terörizm” tehdidi altında bulunuyor olması değildir. Bu, AKP hükümetinin izlediği iç siyasetin türevi olan dış siyasetin sonucudur. AKP'nin “Arap İsyanları”nın Orta Doğu'da yarattığı göreli boşluğu doldurmak hevesiyle siyasi İslam’ın sözcülüğüne soyunması, komşu ülkelere “rejim ihracı” hevesleri, bugün hem dış politikada hem iç politikada karşılaşılan ittifaksızlığın asıl nedenidir. Hükümetin savunma ve güvenlik politikasının ve bunun bütçeye yüklediği aşırı yüklerin gerisindeki irrasyonel tehdit algısının kaynağı da bu politik başarısızlıktır. AKP bu başarısızlığın yükünü de bütçe üzerinden bütün topluma aktarma yolunu seçmiştir.
Özellikle 2013’te başlayan, Kürt halkıyla ortaklaşarak Türkiye’nin yelkenlerini rüzgârla dolduran çözüm sürecinin çökmesi de dış politikadaki maceracılığın sonucuydu. “Kobani düştü, düşecek.” haykırışında dile gelen inkârcılık ve reddiyecilik içeride de otoriterlik perdesini açarak darbe mekaniğinin zembereğinden boşanmasına neden oldu.
4 Kasım 2016’da HDP eşbaşkanları Selahattin Demirtaş Figen Yüksekdağ ve 10 HDP milletvekilinin hapsedilmeleriyle darbe mekaniği TBMM’nin de kapısını çaldı. Çözüm sürecinin enkazı üzerinde bir barış bütçesi kurulamayacağının en açık kanıtı 2018 bütçesini tartışacak Meclis’in yüzde 2’sinin tutsak olmasıdır. Bu durum TBMM’nin bütün yasama süreçlerinin meşruiyetini de gölgeleyerek bütçenin halk iradesine dayandırıldığı iddiasını boşa çıkartmaktadır.
2018 bütçesi işte bu dinamiklerin işleyişiyle belirlenen ve içeride OHAL, dışarıda savaş hazırlıklarıyla kendini gösteren AKP siyasetlerinin finansal tablosundan ibarettir.
Savaş ve otoriterliğin çürütücü tablosunun bu bütçe tasarısına yansımayan yönleri, halklarımız için yansımalarından da vahimdir. ABD yargılamaları, Panama Belgeleri, Malta Belgeleri ve Man Adası belgelerinin ele verdiği gerçek, Türkiye bütçesine hiçbir zaman resmen yansımayan muazzam servet ve gelirlerin hükümet ve devletin en üst organlarında görev yapmanın bir imtiyaza dönüşmesi sonucu bir ailenin elinde hiçbir güç tarafından denetlenemeyecek şekilde birikmekte olduğudur. Özetle yolsuzluk iktidara yükselmiştir.
İç ve dış politikada şovenizm, otoriterlik, ultra-milliyetçilik ve saldırganlık sadece bütçe üzerinde aşırı yükler yaratmakla kalmıyor, Türkiye için ağır ve asla paha biçilemeyecek insani maliyetleri de kapının eşiğine getiriyor.
TBMM, yalnızca bütçedeki sayılara değil, bu sayıların ardındaki gerçeklere de odaklanmalı ve 2018 bütçesi, kaynakların barış ve özgürlüğe tahsis edildiği başka bir bütçenin mümkün olduğunun görülmesine vesile olmalıdır.
2018 Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısı’na ilişkin muhalefet şerhimiziniz tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
11 Aralık 2017