Ankara Katliamı ile ilgili verdiğimiz araştırma önergesi
10 Ekim 2015 tarihinde Ankara’da Gar önünde Türkiye’de barış politikalarının esas olmasını, savaş politikalarının durdurulmasını talep etmek için düzenlenen mitinge katılanlara yönelik yapılan bombalı saldırılarda yüz yurttaşımız hunharca katledilmiştir.  Bu katliam tüm boyutları ile DAİŞ adlı çeteye işaret ederken, Cumhurbaşkanı Erdoğan “kokteyl saldırı” tarzında açıklamalar yapmıştır. Fakat hem saldırganların kimlikleri hem kamuoyuna yansıyan saldırı ile ilgili onlarca bağlantı hem de adli makamların açıklaması Ankara Katliamını DAİŞ’in gerçekleştirdiğini kanıtlamıştır. İlginç olan şudur ki; bir yandan Erdoğan’ın “kokteyl açıklaması” tarihe not düşmüşken, diğer yandan dünyanın her bir yanında yaptığı eylemleri içerik ve sonucuna bakmaksızın üstlenen DAİŞ, Ankara katliamı da dâhil Türkiye’de yaptığı saldırıları dair üstlenici açıklamalar yapmamakta ısrarcıdır.

Katliamdan sonra açılan soruşturmada, DAİŞ bu saldırıyı gerçekleştirirken içeriden doğru yaşanan ihmaller ve kasıtlara dair tek bir adım yol alınmamıştır. Saldırganlar, ilişkileri, hareketleri belli olmasına rağmen soruşturmada ileri gidilmemiş olması, kamuoyunda infial yaratmakta ve kabul edilemez görülmektedir. Çünkü bir arpa boyu yol alınmayan katliamla ilgili soruşturmada, her geçen gün yeni deliller ortaya çıkmaktadır. 

Son günlerde hem Ankara Katliamı ile ilgili hem de DAİŞ adlı çetenin Türkiye’de yapmayı planladığı eylemlerle ilgili istihbarat ve yargı kaynaklarına dayandırılan önemli haberler ortaya çıkmıştır. Bu haberlere göre, Ankara Katliamı ile ilgili dava dosyasına dayanan bilgiler, bu katliamda büyük ihmaller ve kasıtların olduğunu gözler önüne sermektedir. 10 Ekim tarihinden 2 ay 6 gün önce, 4 Ağustos 2015’te canlı bomba DAİŞ çete mensubu Yunus Emre Alagöz’ün adının İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından TEM Daire Başkanlığı’na bildirildiği ortaya çıkmıştır. Yine Ankara’daki etkinlik öncesi çok sayıda canlı bomba saldırısının olacağı, saldırganların isimleri de belirtilerek, ilgili emniyet birimlerine iletilmiş, buna rağmen önlem alınmamıştır. Buna ek olarak da, emniyet güçlerine verilen talimatta Ankara’daki Barış etkinliğine saldırı olabileceği uyarısı yapılmış ve kendilerini korumaları gerektiği ifade edilmiştir.

Ankara Katliamına dair kasıt olduğu kanısını güçlendiren bu bilgilerin açığa çıktığı günlerde DAİŞ adlı çete Kilis’e roketatar mermileri ile saldırmaktadır. Bu saldırılar neticesinde toplamda iki yurttaşımız yaşamını yitirmiş, on iki yurttaşımız ise yaralanmıştır. Aynı şekilde Kars Emniyet Müdürü’nün imzasıyla teşkilatlarına gönderilen yazıda, DAİŞ’in İstanbul, İzmir, Diyarbakır, Kocaeli, Antalya, Edirne, Gaziantep, Bursa’nın arasında bulunduğu 70 ilde hücre evlerinin bulunduğu, saldırıların planlandığı ve olası saldırıların HDP ile CHP’yi hedef alacağı belirtilmiştir. DAİŞ adlı Selefi çete, teori ve pratikte, öteki olarak kodladığı düşmanını ‘kendi özgül inanç ve siyasasında olmayan herkes’ olarak tanımlar ve tüm eylemlerini buna göre organize ederken, Türkiye’de ise saldırılarını daha modern ideolojik konumlandırmalar içerisinde kurarak sürekli bir şekilde muhalefeti hedef alması da ayrı bir tartışma konusudur.

Netice itibariyle Türkiye’de politik karar alıcılar ilk zamanlarda DAİŞ adlı çeteyi, ‘öfkeli gençler grubu’ olarak tanımlayarak stratejik bir hata yapmıştır. Bunun yanı sıra DAİŞ ile olan ilişkilere dair iddialar, kaygılar ve belgelerle ilgili ulusal ve uluslararası düzlemlerde şeffaf olmaktan uzak, cevap verebilir olmaktan imtina eder halde olmuştur, olmaya da devam etmektedir. Bu kapsamda, DAİŞ’in Türkiye’de gerçekleştirdiği en hunharca saldırı olan Ankara Katliamının tüm boyutları ile aydınlığa kavuşturulması için TBMM’nin bir an önce devreye girmesi gerekmektedir.


İdris Baluken

Halkların Demokratik Partisi
Grup Başkanvekili

14 Nisan 2016