Başbakan'ın 14000 eğitim emekçisi ile ilgili açıklaması hakkındaki soru önergemiz
Grup Başkanvekilimiz İdris Baluken'in, Başbakan'ın 14000 eğitim emekçisi ilgili yaptığı açıklamaya ilişkin vermiş olduğu soru önergesi:

1 Eylül’de yayınlanan Kanun Hükmünde Kararname ile 28 bin 163’ü Milli Eğitim Bakanlığında Öğretmen, 2.346’sı üniversitelerde öğretim elemanı olmak üzere, toplamda 50.875 kamu personeli 1,5 ay gibi kısa bir sürede adli ve idari soruşturma süreçleri işletilmeden, darbe girişimi ile ilişkileri somut deliller üzerinden ortaya konulmadan en temel hukuk kuralları hiçe sayılarak kamu görevlerinden ihraç edildi.  Fişleme, ihbar ve keyfi uygulamalar üzerinden kamu görevinden ihraç edilenler arasında aynı zamanda darbe girişimi ve paralel yapı ile hiçbir somut ilişkisi olmayan, aksine bunlara karşı mücadele eden binlerce demokrat ve muhalif kamu emekçisinin de ihraç listesinde yer aldığı basına ve kamuoyuna yansıdı. Bu anti demokratik ve hukuksuz uygulamanın yarattığı geniş mağduriyet yerli yerinde dururken Başbakan 65. Hükümetin ilk yüz günü değerlendirme toplantısında ve 4 Eylül’de Diyarbakır’da yaptığı konuşmada 14 bin öğretmenin daha açığa alınarak görevden ihraç edileceğini ifade etti. Hükümetin sorunları çözmek, ülkeyi demokratikleştirmek, hukukun üstünlüğünü sağlamak gibi en temel görevlerini bir yana bırakıp kendi iktidar rejimini inşa etmek için OHAL KHK’leri ile kendinden olmayan herkesin tasfiyesini amaçlayan politikaları, ülkeyi kaosa sürüklerken toplumsal kaygıyı da her geçen daha da gün artırmaktadır. 

Bu bağlamda;

Başbakan 14 bin öğretmene ilişkin yaptığı açıklama ile mekân ve kimlik üzerinden bölgede görevli öğretmenleri neden hedefleştirmektedir? 

 

Başbakan kullandığı ifadeler ile adeta yargı mercilerinin yerine geçerek, yetki gaspı yapmak suretiyle hüküm kurmaktadır.  Bu hüküm hangi yargı kararına, mevzuata uygun yürütülen hangi idari soruşturma sonucuna ve hangi somut delillere dayandırmaktadır? 

 

14 bin sayısı kim tarafından, nasıl ve hangi hukuk normlarına uyularak belirlenmiştir? Ortada hukuk ve demokrasi normlarına uygun hiçbir adli ve idari soruşturma yokken başbakan tarafından 14 bin sayısının telaffuzu kamuda yürütülen fişleme operasyonun itirafı değil midir? 

 

Bireylerin özel hayatları, kişisel sosyal hesapları, yaşam tarzları, siyasal görüş ve düşünceleri üzerinden yapıldığı aşikar olan fişlemeler başta Anayasa olmak üzere ulusal ve uluslar arası hukuka açıkça aykırı değil midir? 

 

14 bin kişi hangi kriterlere göre belirlenmiştir? Örneğin sosyal hesabında Kürtçe şarkı paylaşan, hükümet politikalarını eleştiren görüş ve paylaşımlarda bulunan, sendikal faaliyetlere katılan, mesleğinin aydın kimliği gereği toplumsal konulara duyarlı olduğu için anayasal hakkı olan yasal gösteri, yürüyüş, miting veya basın açıklamalarına katılan,  yaptığı her işte çocuğun üstün yararı ilkesinden asla taviz vermediği için yandaş idarecilerin siyasi tutum ve davranışlarını eleştiren ve karşı çıkan, anadilinde eğitimin önemine inanan, öğrencisini içinde yaşadığı toplumun bir parçası olarak gören ve bu nedenle barış, demokrasi ve çözüm talep eden kaç öğretmen bu sayıya dahil edilmiştir? 
TV programına bağlanıp sadece barış talep eden ve çocuklar ölmesin diyen Ayşe öğretmen örneğinde ve barış istiyoruz diyen ve devleti sorumluluğa davet eden akademisyenler örneklerinden de açıkça görüldüğü üzere hükümet politikalarını eleştiren, iktidara biat etmeyen muhalif, demokrat kimliğe sahip herkesin çok kolay bir şekilde “terörle ile ilişkili” olmakla suçlandığı ve hedefleştirildiği hukuksuz bir ortamda kamudaki cadı avında sıra Kürt öğretmenlerde midir? Kürt öğretmenlerden sonra sırada kimler vardır?

 

Bölgede 14 bin öğretmenin tasfiyesi aynı zamanda bölgede yerli öğretmen bırakılmaması anlamına gelmemekte midir? Kürt öğretmenlerin tasfiyesi ile yeni bir asimilasyon süreci başlatılması mı amaçlanmaktadır? 

 

14 bin öğretmenin hiçbir somut delile dayanmadan ve hukuki süreçler işletilmeden doğrudan yürütmenin başı tarafından suçlanması aynı zamanda bölgeden muhalif sendikal örgütlenmenin tasfiyesi anlamına gelmemekte midir? Asıl amaçlardan biri muhalif sendikaların bölgedeki örgütlülüğünü kırmak mıdır?

 

Terör bahanesi ile hukukun hiçe sayıldığı ve tamamen siyasi saikler ile yapılan görevden almalar kadrolaşma için AKP’ye muazzam bir zemin oluşturmaktadır. Bu bağlamda ilk OHAL KHK’lerinden biri ile mülakata dayalı sözleşmeli öğretmenlik hayata geçirilmiştir. Bu uygulamalar ile bölgeden başlayarak tüm Türkiye’de muhalif, demokrat, laik tüm kamu emekçileri tasfiye edilerek sadece AKP’li memurlardan oluşan yeni bir kamu rejimi mi inşa edilmektedir?

 

1 Eylül 2016’da görevden alınan kamu personelleri nasıl ve kimler tarafından belirlenmiştir? Görevden ihraç edilenlerin belirlenmesinde hangi kriterler esas alınmıştır? Bu kriterlerin hukuki dayanakları nelerdir? 

 

1 Eylül 2016’da yayınlanan KHK ile kamu görevinden ihraç edilen darbe girişimi ve paralel yapılanma ile hiçbir ilişkisi olmadığı kamuoyunun bilgisi dâhilinde olan demokrat ve muhalif kamu emekçilerinin tekrardan görevlerine iade için yürüttüğünüz herhangi bir çalışma mevcut mudur? 

 

İdris BALUKEN
Diyarbakır Milletvekili
HDP Grup Başkanvekili