
Grup Başkanvekilimiz Meral Danış Beştaş, Meclis'te basın toplantısı düzenleyerek gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Beştaş, şöyle konuştu:
Önemli gelişmeleri değerlendireceğiz. Hızla gündem değişiyor fakat değişmeyen tek bir gündem var. Siyasetin kutuplaştırılması, HDP’ye yönelik saldırılar, demokratik siyasete yönelik suç işleme istikrarı… Demokratik siyaset, AKP-MHP iktidarı tarafından sistematik bir şekilde partimize yönelik söylem, eylem, suç fiilleri devam ettiriliyor.
Diyarbakır il ve ilçe eş başkanlarımızın gözaltı sürelerinin uzatılması işkencedir
İlk başta şunu söyleyeyim; bugün Diyarbakır İl Eşbaşkanlarımız Hülya Alökmen, Zeyyat Ceylan, Yenişehir İlçe Eşbaşkanlarımız Remziye Sızıcı ve Kasım Kaya hala gözaltındalar. Neden gözaltında? Tabi ki hiçbir HDP’lide olmadığı gibi bir suç işledikleri için değil, Diyarbakır il binamız 24 saat izleniyor. Kapıda aralıksız nöbet tutan kolluk gücü var, kameralar izliyor. Fakat gün ortasında bir ihbar adı altında, ihbarı yapan kendileri il binasını basan kendileri saatlerce arama adı altında il binamızı dağıtarak il ve ilçe eş başkanlarımızı gözaltına aldılar. Bu da yetmiyormuş gibi 4 gün gözaltı süresini uzattılar. Şunu asla unutmayalım, gözaltı süresinin uzatılması demek, işkenceye evet demektir. İşkencenin yapılmasına onay verilmek, hukuksuzluğa onay vermektir.
Erdoğan’ın Diyarbakır’ı istiyorum sözlerini hala hatırlıyoruz
Peki Diyarbakır İl Eşbaşkanlarımıza yönelik bu saldırı yeni mi? Hayır! Diyarbakır il binamıza, belediyelerimize yönelik, Diyarbakır halkına yönelik AKP iktidarının baştan beri bir yaklaşımı var. Diyarbakır’a bir yaklaşımı var, Diyarbakır'ı teslim almak istiyor. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ni “kazanmak” istiyor. Erdoğan’ın 2000’li yıllarda kurmaylarına, ”Diyarbakır’ı istiyorum” dediğini biliyoruz. Osman Baydemir belediye başkanıyken hala o tartışmalar günceldi. Diyarbakır’ın kale olup olmadığına yönelik tartışmalar dün gibi hafızamızda.
Evren, Ağar, Çiler Başaramadı: Siz de başaramayacaksınız Diyarbakır’ı alamayacaksınız
Diyarbakır’ı teslim almak istiyorlar. Peki Diyarbakır halkı ne diyor? Biz Diyarbakır’da 3 kişiden ikisinin oyunu alıyoruz. 3’te birini nasıl aldıklarını biliyoruz. Baskılarla, yolsuzluklarla, oy hırsızlığı ile, ölülere oy kullandırarak, tehditle, şantajla, gözaltı uygulamalarıyla binlerce kolluk gücüyle, 3’te birinin oyunu almış gibi yapıyorlar. Aslında almıyorlar hile ile çalışıyorlar. Şunu söyleyeyim: Sizin ağababalarınız da Diyarbakır’ı alamadı, Evren’lerden OHAL bölge valilerine, Ağarlardan Çillerlere kimse Diyarbakır’ı alamadı. Siz de alamayacaksınız; Diyarbakır kaledir ve düşmeyecek. Hemen, derhal, bugün il, ilçe eş başkanlarımızı serbest bırakın. Onlar suç işleyenler değil suç işleyenler onları gözaltına alanlardır. Gün gelecek siz demokratik siyaseti engelleme suçundan yargıya hesap vereceksiniz. Gözaltına aldığınız kovaları fırçaları lütfen teslim edin. Yani bir il binasında afişleme çalışmalarında kullanılan kovaları, fırçaları gözaltına aldılar. Seçmen listelerimizi aldılar. Seçimde bize başvuran aday adaylarının listelerini aldılar. Seçim komisyonlarımızın listelerini aldılar. Bilgisayarlarımıza el koydular. Onları derhal iade edin buradan size ekmek çıkmak Diyarbakırlılar asla size geçit vermez.
Köpeklerle saldırarak, helikopterden atarak AKP’li işkence yılları başladı
HDP’ye yönelik saldırılar tabii ki bununla sınırlı değil. Aynı zamanda işkence de var gücüyle devam ettiriliyor. Rojbin Çetin’den biliyoruz, köpekli işkence dönemi başladı. Urfad'a gözaltına alınan Barış Annelerine yapılan işkenceleri biliyoruz. İşkence yine, tekrar, yeniden AKP iktidarında sistematik bir hale geldi. Helikopter’den atmaktan, köpekli işkencelere gözaltı süresinin artmasıyla yeni bir işkence dönemi başladı. AKP’li işkence yılları her geçen gün işkencesini artırıyor. Evet bir örnek olarak söyleyeyim; Faris Türk’ün evine baskın yapılıyor ve 7-12 yaşındaki çocuklarının işkenceye maruz kaldığını biliyoruz. Genel Kurul'da da ifade ettik. 10 polis, çocuklarının gözü önünde Faris Türk’ü darbetme cesareti gösteriyor. Neden o cesareti gösteriyor, çünkü arkasında iktidarda gücü var. Çünkü arkasında sopa olarak kullanılan yargının gücü var. Bunlar desteklemese bu işkence yapılamayacak.
2020 Türkiye’sinde kaybolma ve kaçırılma vakaları var
Başka ne yapılıyor? Gençlik eylemine saldırı oldu. 2020 Türkiye’sinde kaybolma tehlikesi var. Kaçırma vakaları var. Gençlik Meclisi üyelerimizin kaçırılarak tehdit edilmesi şantaja boyun eğdirmeye çalışmaları baskı tehdidiyle teslim alınma çabaları var. Biz ilk günden itibaren yetkililere ilgililere ilettik ve suç duyurusunda bulunduk ama buna ilişkin bir yanıt alabilmiş değiliz. Kadıköy’de 61 gençlik üyesi gözaltına alınırken aynı saatlerde tahmin edin ne vardı?
Emir ve talimatla verilen yargı kararlarını tanımıyoruz
İstanbul’da Aksaray’da ÖSO bayraklı ve tekbir getirerek insanlar eylem yapıyordu, bir kitle eylem yapıyordu. Pandemi ve başka sebeplerle HDP gençliği ya da başkalarını gözaltına alan akıl ÖSO’culara alan açtı. Bu radikal islamcıların gösterilerinin nasıl teşvik edildiğini de bir kez daha görmüş olduk. Sadece bununla sınırlı da değil. Saldırılar bir kaç başlıkta söyleyecek olursak, tehdit, kaçırma, işkence şantaj, tutuklama, tutuklama yetmiyor, bir de ceza veriliyor. Bizim Eş Genel Yardımcımız Tuncer Bakırhan’a geçen hafta ceza verildi. Onun gibi onlarca arkadaşımıza ceza verildi. Biz bu mahkeme kararlarını bu yargılamayı tanımıyoruz. Çünkü bu bir yargılama faaliyeti değil. Emir ve talimatla yapılan yargılamadan çıkan ceza tanınamaz. Bu cezalar er geç dönecek ya buradan dönecek ya Strasbourg'dan dönecek ya da önümüzdeki dönemde iktidar değişecek yine bu yargılamaların ne kadar hukuksuz olduğu tespit edilecek. Bu saldırılara karşı onların bir amacı var. HDP’yi zayıflatmak, HDP’yi kriminilaze etmek. Bunu da başaramayacaksınız. Her geçen gün yüzbinlerce, milyonlarca insan HDP’li olsun olmasın bu haksızlığın bu korkunç tutumun devamını izlerken safını da belirliyor. AKP’nin zorbalıkla iktidarda durduğunu tespit ediyor ona karşı da safını netleştiriyor.
Esnaf ziyaretimizi engellemeye çalıştılar tabii ki halk onları dinlemedi
HDP’yi bir suç örgütü olarak gösterme çabaları var. Biz buradayız, Meclis'teyiz, Meclis'in 3’üncü büyük grubuyuz. Buradan da sözümüzü kuruyoruz Türkiye’nin her ilinden de sözümüzü kuruyoruz. Bu siyaseti yaparken bize karşı işlenen suçları da tek tek not ediyoruz. Geçen hafta Diyarbakır’da Eş Genel Başkanımız Mithat Sancar’la birlikte yaptığımız esnaf ziyaretimizi engellemek istediler. Halkın gelip bize selam vermesini engellemeye çalıştılar. Tabii ki halk bunu dinlemez, dinlemedi, selamını da desteğini de verdi. Halk şu konuda hiçbir kaygı duymasın, HDP vardır bundan sonra da var olmaya devam edecektir. Onlarla birlikte bu suç işleyenleri kesinlikle yargı önüne çıkaracağız. Bu iktidarı değiştireceğiz. Bu yönetim tarzı kesinlikle böyle devam etmeyecek.
Diyarbakır’daki ailelere sesleniyorum: Meclis'e gelin, çözüm yeri Meclis'tir
Diğer tartışılan mesele Diyarbakır il binamızın önünde oturan ailelerle ilgili. Bir kez daha buradan da çağrı yapmak istiyorum. Kendileri ile yaptığım görüşmede de ilettim. Meclis’e gelin dedim. Annelerimize, babalarımıza bir kez daha Meclis’ten çağrı yapıyoruz. Bu meselenin çözümü, Meclis'tedir. Bütün siyasi partiler ve başta da iktidar partisi, ortağı ve muhalefet bu meselenin muhatabıdır. Biz çözüm siyaseti yapan bir partiyiz. Diyalogdan müzakereden yanayız, savaşı tercih eden biz değiliz. Edirne’den Kars’a, Kars’tan Hakkari’ye, Hakkari’den Diyarbakır’a bütün ailelerin çocuklarına kavuşması için, gerçek barışın tesisi için mücadele eden bir partiyiz. Ailelerimizi bekliyoruz, onlara her zaman kapımız açıktır, kapının önünde değil içeride de yerleri baş göz üzerine vardır. Diyarbakır’da da her yerde de kapı önünde durarak eylem yapmak değil, biz onlarla her koşulda konuşmaya hazırız.
Aile, yargı ve erkek işbirliği ile Melek Aslan yaşamından oldu
Hiç değişmeyen bir gündemimiz var. Kadına yönelik şiddet ve cezasızlık politikası. Bu konudaki tutumumuzu her vesile ile ifade ediyoruz. Bir kez daha ifade edeyim. Melek Aslan cinayeti geçen hafta çokça gündemde tartışıldı. Özellikle pandemi döneminde kadına yönelik şiddet arttı. Karantina uygulaması, adli prosedürlerin aksaması, hastanelerden rapor almanın zorlaşması ve kolluk gücünün yoğunluğu gibi gerekçelerle şiddet görünmez kılınmak isteniyor. Ama Melek Aslan gibi her gün, her hafta her ay, her yıl yüzlerce kadın erkek şiddeti sebebiyle yaşamından oluyor. Bunun en önemli sebebi de cezasızlık politikası, şiddet uygulayanların, katillerin ceza almaması.
Aile, yargı ve erkek işbirliği ile kadınlar katlediliyor
Melek Aslan cinayetinde bir kere adeta bir işbirliği var. Nasıl bir işbirliği? 3 il değiştirmiş Melek Aslan canını kurtarmak için önce Sakarya'ya, oradan Diyarbakır, oradan Mardin’e gitmiş, şikayetlerde bulunmuş, dilekçe vermiş, korunmak istemiş; ama uzaklaştırma kararı dışında hiçbir karar verilmemiş. Melek Aslan şiddet gördüğü Orhan Vatansever’den ayrıldıktan sonra tehditler devam etmiş ve emniyete verdiği dilekçede şiddet tehdidinin, baskının devam ettiğini söylediği halde maalesef yaşamından oldu.
Aile, yargı ve erkek işbirliği ile Melek Aslan yaşamından oldu. Kadına yönelik şiddet Melek Aslan sadece bir örnek. Yargı, devlet- aile elbirliğiyle bu cezasızlık politikasıyla kadınların yaşamına ferman çıkarılıyor. Durdurun bu şiddeti. Hep birlikte kadına yönelik cinayetleri, tacizi, tecavüzü ve işkenceyi bitirebiliriz.
Erkek şiddetinin cezasız bırakan hukuk mekanizmasını asla kabul etmiyoruz
Diğer bir örnek var. Kendi çocuğuna cinsel istismar uyguladığı için Şükrü Şengül’e 30 yıl ceza verilmişti. İstinaf tarafından bu bozuldu, aynı zamanda eşini de öldüren bir zat bu. Çocuğun bekareti bozulmadığı gerekçesiyle beraat kararı verildi. Evet, erkeklerin aklanması için en çok kullanılan kavramlar, “pişmanlık”, “iyi hal indirimi”, “saygın tutum indirimi” gibi failleri aklama siyaseti yürürlükte olmaya devam ediyor. Biz kadınlar olarak, HDP olarak erkek şiddetini cezasız bırakan hukuk mekanizmasını asla kabul etmedik, etmiyoruz ve bunun karşısında cevabımız, mücadelemizin kesintisizliği olacak.
Ekonomide sıçrama gerçekleştireceğiz demişti Erdoğan, peki ne oldu?
Son olarak; ekonomi gündemi. Şu anda Plan ve Bütçe Komisyonu devam ediyor ve bütçe, ekonomi şu anda Türkiye’nin en önemli gündemi. Çünkü açlık var, yoksulluk var, işsizlik var ve halkta artık isyan var, yüksek sesle bunu ifade ediyorlar. Hatırlayalım; 21 Haziran 2018’de Erdoğan hükümet sistemi değişikliğinde ne demişti? “Ekonomi yönetiminin birleşmesiyle bir defa ülke, ekonomide bir sıçramayı gerçekleştirecek, ekonomideki sıçramanın neticesi nereye olacaktır, halka olacaktır” demişti. Aradan 2,5 yıl geçti, ne oldu peki? Halka yansıması nasıl oldu, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin? İki örnek vermek isterim.
Ermenek'te kıdem tazminatı ve ücret almak için Ankara’ya yürümek isteyen ve engellenen maden işçisi Ali Selvi’nin oğlu “babam cebime 5 kuruş sokamıyor, babamın hakkını verin” diyor. Bir çocuk bunu söylüyor. Diğer bir örnek, EYT’li kağıt toplayıcısı olan Şahin “Sabır kalmadı, daha ne kadar sabredeyim” diye isyanını ifade ediyor.
“Nereden nereye” sorusunun yanıtı askıda ekmek ve keyif çaylarına gelmiş durumda
Evet Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, halk için maden işçisinin, çocuğunun haykırışıdır. EYT’li olduğu için kağıt toplayıcısının itirazıdır. Erdoğan, meydanlara çıkıp “nereden nereye” diyor ya- hani bu cümleyi çok seviyor- işte Türkiye’nin AKP-MHP ittifakı ile nereden nereye geldiğini o değil, biz söyleyelim. Çünkü onlar gerçeği söylemiyorlar, gerçeğe düşmanlar, ne ekonomide ne siyasette ne diğer alanlarda gerçekle bir sorunları var. Çünkü yalan üzerine bir politika yürütüyorlar, önce halkı tanzim kuyruklarına mahkum ettiler, askıda ekmeğe muhtaç ettiler, yetmedi bu da “evimize ekmek götüremiyoruz” diyen esnafa, “al keyif çayı iç” diyerek bir utanç vesikasına daha AKP-MHP iktidarı imza attı. “Nereden nereye” sorusunun yanıtı tanzim kuyruklarından askıda ekmek ve keyif çaylarına gelmiş durumda.
Esnaf açlıktan şikayet ederken "bana abartı geldi" diyen Erdoğan’a söylüyoruz; asıl abartı olan senin maaşına yapılan zamdır
Halk bu yoksulluk içinde yaşarken iki ekonomik veri rekor kırıyor. İlki, Erdoğan’ın maaşına yapılan zam. Neymiş? 2021 Bütçesinde Erdoğan'ın maaşına yüzde 8,3 zam yapıldı, toplamda 88 bin lira oldu maaşı. Esnaf açlıktan şikayet ederken “bana abartı geldi “diyen Erdoğan’a söylüyoruz; asıl abartı olan senin maaşına yapılan zamdır. Erdoğan'ın maaşına yapılan zammın karşılığı, 6750 lira 3 asgari ücrete denk geliyor, sadece zam. Diğer rekoru da biliyorsunuz dolar rekor kırıyor. AKP-MHP ittifakı, iktidarını sağlama almaya çalıştıkça düşmanlık politikalarını tırmandırdıkça dolar da paralel bir şekilde rekor kırmaya devam ediyor. Doların her bir kuruş artması karşılığında şirketlerin borcu artıyor, devlet iflasa sürükleniyor, halk yoksullaşıyor.
AKP’nin ekonomi politikasının adı, vatandaşın kanını yağ ile takas etmesidir
Bu denklemde bir tek saray ve yandaşları zenginleşiyor, önce bu ittifak halkı yoksullaştırıyor, sonra yoksullaşan halka kan karşılığında yağ veriyor. Evet yanlış duymadınız, kan karşılığında yağ. Söylerken bile dehşete düşüyorum. Edirne’nin Keşan ilçesinde belediye ve Kızılay’ın ortak çağrısı ile kan bağışı yapana 5 litre yağ verileceği duyuruldu. Belediyenin kan bağışı duyarlılığını artırmak için kampanya başlatıldığı duyuruldu. 5 litre yağa karşılık kan bağışı yapmak için uzun kuyruklar oluştu. Toplamda 300 kişiye kan bağışı karşılığında 5 litre yağ verildi. Yoksulluğun insanın kanını emdiği sözü artık mecazi değil, gerçeğe dönüştü. Yağ karşılığında kan almak. Mermi ne kadar diye soruyorlardı hatırlarsanız. Bugün kanımızı satın alıyorlar. AKP'nin ekonomi politikasının adı nedir diye sorarsanız vatandaşın kanının bitkisel yağ ile takas edildiği çöküşün adıdır.
Bütçenin KYK borçlarının silinmesi için harcanmasını istiyoruz
Evet bizler yoksulluğa, işsizliğe geçim sorunlarına karşı 2021 bütçesinin fırsat olduğunu söyledik. Saraya, savaşa, yandaşa değil halka bütçe teklifimizi sunduk. Ama AKP daha çok savaş, daha çok zam, daha çok yoksulluk, daha çok işsizlik olduğunu ilan etti. 250 milyar liranın savaş ve güvenlik harcamalarına, 3,5 milyarın yandaş vakıflara ayrılmasını asla kabul etmeyeceğiz. Saraya 37, damada 10 araç alınmasına karşı çıkıyoruz, bunu plan bütçede en etkin şekilde yapacağız. HDP olarak bütçenin KYK borçlarının silinmesi için harcanmasını istiyoruz, çiftçi borçlarının silinmesini istiyoruz. Esnafa destek verilmesini istiyoruz, pandeminin yaralarının sarılması için harcama yapılması çağrısı yapıyoruz. Bu çağrımız, muhalefete, STK’lara ve tüm halkımızadır. HDP olarak 2021 bütçesini yoklukla sabretmek için değil, toklukla gülebilmek için yapalım diyoruz.
Askıda olan ekmek değil adalet, hak, hukuk, vicdandır
Kuyruk ve askıları Türkiye gündeminden çıkaralım diyoruz, askıda ekmek meselesinde şunu söylemek istiyorum. Şu anda askıda olan sadece ekmek değil. Askıda olan adalet, hak, hukuktur, vicdandır, insanlıktır. Askıdan bunları indirelim. Adaleti askıdan idnirelim, insanlığı, vicdanı, hukuku askıdan indirelim. İşte o zaman bu meselenin çözümünün önünü, halkın gülebilmesinin yolunu da açabiliriz. Tabi ki şu anda maalesef keyif çayı meselesi çok da tartışıldı. Fransa'yı boykot meselesi suni bir gündem olarak yerini bulmuş durumda. Evet yurttaşlar yaka paça gözaltına alınacağını bilerek demeç veriyor, bir kanala o gece gözaltına alınıyor. İşte 1984 romanındaki asıl yakın izleme, büyük biraderin gözleri burada hayat buluyor.
Boykot söylemleriyle açlığı unutturmak istiyorlar; hangi vatandaş Fransız markalı çanta alabiliyor?
Ben abartılı buluyorum diyor, ama saraydan bakanlar halkın gerçek gündemini bilmiyor gerçekten. “Fransız markalarına boykot yapın “diyor, Fransız markalarını sayamıyorum, yasal olarak bu reklama giriyor. Saymak isterdim aslında, sizler de tahmin ediyorum, bazı ünlü ve yüksek fiyatlı markaları biliyorsunuz. Ya bu nasıl bir söylemdir, hangi vatandaş gidip Fransız markalı çanta alabiliyor ya da hangi vatandaş o Fransız markalarının kokularını sürebiliyor? Bu, tamamen gündemi değiştirmektir, dış düşmanlar yaratarak boykot söylemleriyle halkın açlığını unutturmak istiyorlar, yoksulluğu, işsizliği, şiddeti unutturmak istiyorlar. Ama halk unutmaz, ben açsam hiçbir hamaset hiçbir söylem benim karnımdaki gurultuyu bastıramaz.
Halk 50 liraya peynir alamıyor nerden bilsin Fransız mallarını da boykot etsin?
Benim onurumun incinmesini, çocuğuma bir lokma ekmek, bir kıyafet alamama durumunu tamir edemez. Halk 50 liraya peynir alamıyor, ayda yarım kilo et alamıyor, siz kalkıp “Fransız ürünleri boykot edin” diyorsunuz. Kimin Fransız ürün alabileceğini zaten biliyoruz. Bir Fransız arabası düşünün örnek olarak düşünün, ortalama bir Renault arabanın yüzde 60’ı vergi. Basit bir rakam değil, yani vatandaşın aldığı bir rakamın yüzde 60’ı devlet kasasına giriyor.
Boykot edin dediğiniz ürünlerden yüzde 60 vergi alıyorsunuz
Bu durumda halk kimi boykot etmiş olacak? Bu aracı almayalım, yüzde 60’ı zaten size geliyor, bu matematiği size bırakıyorum. Peki devlet boykot edecek mi Fransız mallarını, savunma sanayinin ne kadar Fransız şirketleri ile yapılıyor bunları da boykot edecek misiniz?
Bu boykot çağrısının bir karşılığı yok, halkın aklıyla dalga geçmeyin
Halka gerçekleri açıklayın, dağı taşı talan eden şirketlerden kaçı Fransız şirketi, bunları boykot edecek misiniz, bunu derhal açıklayın. Devlet kendisi boykot etmeyecekken zaten Fransız markalarını alamayan halk çağrı yapılmasının bir anlamı var mı? Hep söylediğimiz bir şey, halkın aklıyla dalga geçmenin ötesine geçmeyen bir boykot söylemi ile karşı karşıyayız.
Soru: Charlie Hebdo’da yayınlanan karikatürü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle şunu söylemek istiyorum, inançları aşağılayan; ırkçı, cinsiyetçi yaklaşımları asla kabullenemeyiz. Bu konudaki tutumumuz nettir, tüm inançlara karşı aynı hassasiyetin gösterilmesi gerektiğini, dini değerlerin, sembollerin aşağılanmaması, dinlerin tümüne inançların tümüne eşit yaklaşılması gerektiğini, dinler ve toplumlar arasındaki barış açısından bunu çok önemsediğimizi söylemek isterim. Charlie Hebdo’da yayınlanan karikatüre ilişkin yaklaşımımız budur. Irkçı, cinsiyetçi ve provokatif bu yaklaşımı kabul edilemez buluyoruz.
28 Ekim 2020