
Grup Başkanvekilimiz Saruhan Oluç, TBMM’de basın toplantısı düzenleyerek gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Oluç, şunları söyledi:
Pandemi ve ekonomiden başlamak istiyorum. Pandemide, durum hepinizin izlediği gibi; iyi bir gelişme yok. Kırmızı illerin sayısı artıyor, salgında artış sürüyor. Aşı da yok. Bir salgın yönetiminde olabilecek başarısızlıklar nedir diye sorsanız konuyu bilene, bunları sıralardı. Bu iktidar bunların hepsini gerçekleştirmiş vaziyette. Bu iktidara gerçekten bravo demek gerekiyor. Bütün bunlar yaşanırken, kırmızı illerin sayısı artarken, salgında bir azalma yokken ve aşı bulunamazken, kısa çalışma ödeneğinin 31 Mart 2021’de sona ereceğini Cumhurbaşkanı açıkladı. Buna gelen tepkiler oldu. Özellikle TESK'ten tepkiler geldi. Buna rağmen inat ediliyor. Bu son derece vahim bir durum.
Tüm dünya destek paketleri açıklıyor, Türkiye kısa çalışma ödeneğini kesiyor
Diyor ya iktidar, "Türkiye’yi dünyanın 10 büyük ekonomisine arasına dahil edeceğiz" diye, bu bir palavra. Dünyanın büyük ekonomileri ne yapıyor diye baktığımız zaman şunu görüyoruz. Almanya daha yeni destek paketi açıkladı, 750 milyar Euro. Pandemi döneminde esnafa, çalışanlara güvence sağlamak için açıklanan destek paketi. Amerika 2 trilyon doların üzerinde destek paketi açıkladı. İngiltere 330 milyar Sterlinlik destek açıkladı. Yeni bunların hepsi. Üstelik de İngiltere esnafa 225 bin sterlin geri ödemesiz destek sundu. Fransa, Hindistan, Çin bunların hepsi milyarlarca dolarlık yeni destek paketi açıkladılar. Dünyanın büyük ekonomileri bu destek paketlerini açıklarken Türkiye’de AKP iktidarı ne yapıyor, kısa çalışma ödeneğini kesiyor. Şunu hatırlatıyoruz: 1 yılda sadece 41 milyar Türk lirası destek verdi iktidar bu ülkenin emekçilerine. Bu destek de emekçinin işsizlik fonundan karşılandı üstelik.
Uyarıyoruz; kısa çalışma ödeneğinin kesilmesi 12 milyon insanı olumsuz etkileyecek
Kısa çalışma ödeneğinin 31 Mart itibariyle sonlandırılması demek Nisan ayı itibariyle büyük bir işsizlik dalgasının ortaya çıkması demek. Bu çok açık ve nettir. Esnaf zaten bugün yüzde 25-30 kapasite ile çalışıyor. Durum bu. Restoranlar, kafeler açısından baktığınızdan esnaf yüzde 50 kapasite ile çalışıyor, akşam 19:00’da kapatmak zorunda kalıyor. Esnaf kendine gelmeden bu kısa çalışma ödeneğinin sonlandırmak demek, Nisan ayı itibariyle büyük iş kayıplarının yaşanması demektir. Milyonlarca insan işsiz kalacak demektir. Bunu TESK de, DİSK de açıkladı. Onlar da aynı şeyden rahatsız olduklarını ve kesinlikle kısa çalışma ödeneğinin kesilmemesi gerektiğini söylüyorlar. Net olarak kısa çalışma ödeneğinin kesilmemesi gerektiğini vurguluyorlar. Ama iktidar, kısa çalışma ödeneğini kesme konusundaki kararlılığını sürdürüyor.
Tekrar uyarıyoruz; 3 milyonu aşkın esnaf, emekçi bu kısa çalışma ödeneğinden faydalanıyor. Aileleri ile beraber 11-12 milyon insanı etkilemektedir bu durum. Sizin kısa çalışma ödeneğini pandemi koşulları sürerken, üstelik kırmızı illerin sayısı artarken, aşı bulunamazken son vermeniz demek, bu insanlara büyük zarar vermek demektir. Bir kez daha iktidara, bu kısa çalışma ödeneğini 31 Mart'ta kesinlikle sonlandırmaması uyarısında bulunuyoruz. Pandemi koşulları devam ettiği sürece kısa çalışma ödeneği devam etmelidir, üstelik en az asgari ücret kadar olmalıdır.
İktidar dış politikada uyarılarımızı dikkate almadı, güvenilirliğini yitirdi
İkinci değinmek istediğim konu son günlerin flaş konularından biri, dış politika. Şimdi bakın dış politikada Türkiye son 6-7 yıl içerisinde diplomasiyi bir kenara bırakarak, askeri güç gösterisiyle dış politikayı sürdürebileceği düşüncesine kaptırdı kendisini. Bu şekilde bir alan koruması sağlayabileceğini zannetti. Bunun böyle olmayacağı görüldü. Biz bunu söylemedik mi, söyledik. HDP olarak özellikle bunları vurguladık. Dedik ki Mısır’la diplomasiyi kesmeyin. İktidar ne yaptı, kesti. Doğu Akdeniz ve Ege'de savaş oyunları yapmayın sonuç alamazsınız, komşularımızla oturup müzakere ederek, konuşarak, diplomasi yoluyla sonuç almamız gerekiyor dedik, Doğu Akdeniz ve Ege’deki haklarımızı bu şekilde korumamız gerekiyor dedik. İktidar dinlemedi. Savaş oyunları, askeri oyunlar oynadı ama tutmadı. Ortadoğu’da savaşın değil barışın tarafı olun dedik, barışı sağlamak için bu iktidar bütün imkanları kullansın dedik. Yaptı mı hayır, tam tersine barış tesis etmek yerine, Irak’ta Suriye’de demokratik rejimlerin tesisi için çalışmak yerine savaşın tarafı oldu ve bu savaşın içinde yer aldı. Hala da yer almaya devam ediyor. Libya’ya selefi grupları göndermeyin, Libya’da askeri operasyonlara girmeyin dedik bunu da dinlemediler. Libya’da durum ortada.
İktidar samimi ve stratejik yaklaşmıyor, AB ve kurumlarıyla kavgalı
Son 6-7 yıldır dış politikadaki bu büyük yanlışları ifade ettik, bizi dinlemediler. Ama şimdi gelinen noktada diplomasi kapılarını açmaya çalışıyorlar; görüşelim, müzakere edelim, konuşalım, diplomasiyi ön plana çıkaralım diyorlar! E peki 6-7 yıl önce aklınız neredeydi? Biz bunları söylerken aklınız neredeydi? Sayın Çavuşoğlu yıllardan beri Dışişleri Bakansınız. Biz bunları size bu Meclis'e geldiğinizde söyledik, yaptığımız basın toplantılarında söyledik, grup konuşmalarımızda söyledik, niye dinlemediniz? Şimdi dış politikada 180 derece dönüş yaptığınız zaman güvenilir olmazsınız. Dünyada güvenilir bir iktidar görüntüsü oluşturamazsınız. Bugün karşı karşıya kalınan budur. AKP iktidarının bu yanlış politikaları yüzünden Türkiye’nin tamamı, Türkiye'deki halkların tamamı sıkıntı yaşıyor. Bunun hesabını nerede vereceksiniz? Bu kadar tutarsızlık, bu kadar güvenilmez bir dış politika ile dış politika yürüttünüz. Sadece bu konuda değil, zihniyetinizi değiştirmediniz. Bakın, Sayın Çavuşoğlu geçen gün Slovakya Dışişleri Bakanı ile yapılan görüşme sonrasında konuştunuz. Şöyle dedi Çavuşoğlu, "Türkiye AB ilişkilerinin mesafe kat edebilmesi için geçmişteki hataların tekrar edilmemesi AB’nin samimi stratejik davranması gerekiyor.” Çok güzel. Sizin samimi ve stratejik davranışınız nerede? Bunu da söyledik size, Avrupa’daki bütün müttefiklerle kavgalı hale gelmeyin dedik. Avrupa Parlamentosu ile kavgalı, Avrupa Konseyi ile kavgalı, Avrupa Konseyinin tüm kurumları ile kavgalı; CPT ile kavgalı, Venedik Komisyonu ile kavgalı, AİHM ile kavgalı. Bu hale gelmeyin diye defalarca uyardık. Şimdi diyorsunuz ki AB’nin samimi ve stratejik davranması gerekiyor.
AİHM Demirtaş kararının uygulanmaması Türkiye’nin AB ile ilişkilerini bozuyor
Peki, AKP iktidarı samimi ve stratejik davranıyor musunuz, hayır davranmıyorsunuz. Bu söylediğiniz sözler samimi mi, inanılır mı, değil. Neden? Bakın AİHM’in 22 Aralık 2020’de Demirtaş kararı var. Büyük Daire kararı. Üstelik Büyük Daireye bu kararı siz götürdünüz. İlk alınan kararı siz götürdünüz. Büyük Daire karar verdi tekrar. "5 maddede çok ağır ihlal var" dedi. 20 Aralık Demirtaş kararında, Demirtaş'ın salıverilmesi gerekir dedi. Kavala için de aynı şeyi söyledi. Peki, siz samimi ve stratejik davranıyorsanız, AİHS’nin altında imzanız var, AİHM’in parçasısınız, tanımışsınız neden AİHM kararlarını uygulamıyorsunuz? Kaç gün geçti 20 Aralık'tan bugüne? Yetmedi, geçtiğimiz hafta AB Bakanlar Komitesi toplandı ve AİHM Demirtaş kararının uygulanması konusunda bulundu ve dedi ki; "Haziran'a kadar buna dair bir adım atmazsanız, Haziran ayında Bakanlar Komitesi tekrar toplanacak ve konuyu gündeme alacak". Sayın Çavuşoğlu, eğer samimi ve stratejik davranıyorsanız AB ile ilişkiler konusunda önce AİHM kararlarını uygulayın.
AİHM kararını uygulayın ve 23 ve 24’üncü fasılları başlatın, lafta değil gerçekten hukuk ve adaleti sağlayın
Bunun uygulanması için adım atın. Tabii ki Adalet Bakanına da çağrıda bulunuyoruz bu konuda. AB ile müzakereler yapıyorsunuz üye olmak için. 23’üncü fasıl yargı ve temel haklar faslıdır AB ile müzakerelerde. 24’üncü fasıl adalet, özgürlük, güvenlik faslıdır. İki faslında açılmasını sağlayın. Bunu da Türkiye’de buna uygun bir hukuk ve adalet reformu yaparak ancak sağlayabilirsiniz. Lafta değil gerçekten hukuk ve adalet reformu yapılarak bu fasılların açılmasını sağlayın. Eğer stratejik bakıyorsanız meseleye. Size Kopenhag Kriterlerini hatırlatıyoruz tekrar. Kopenhang Kriterlerini uygulayın. AİHM kararlarını uygulamayan bir Türkiye sadece AB ile Türkiye’yi karşı karşıya getirmiş olmaz, aynı zamanda Avrupa Konseyi üyeleri arasında da kötü örnek oluşturur. “AİHM kararları uygulanmayabilir’ fikrinin ortaya çıkmasına yol açar. Kötü örnek oluşturur.
Gergerlioğlu hakkındaki karar taraflıdır, yürütmenin denetimindeki bir yargının göstergesidir
Şu çok açık; eğer bir ülke hukuk, demokrasi, insan hakları gibi evrensel konularda ileri bir noktada değilse o ülkenin ekonomisi de düzelmez. O ülke uluslararası alanda güvenilir bir ülke olma niteliğini kazanmaz. Siyasetin gündemine göre kendi gündemini ve kararlarını belirleyen bir yargı mekanizması hukuk açısından güvenilir bir mekanizma değildir. Bu yargı mekanizması bağımlı ve taraflı hale gelmiştir, yürütmenin tahakkümü altındadır ve yürütmenin gündemine göre karar vermektedir. Bu kararlardan bir tanesi milletvekilimiz Ömer Faruk Gergerlioğlu hakkındadır. Çok açık bir şekilde yürütmenin telkinleriyle, yürütmenin tahakkümüyle bir karar ortaya çıkmıştır Gergerlioğlu hakkında. Ömer Faruk Gergerlioğlu kararı o kadar büyük bir hukuksuzluğu içinde barındırmaktadır ki Yargıtay 16’ıncı Ceza Dairesinin verdiği kararda 21 sayfalık karara 16 sayfalık bir şerh yazılmıştır.
Danıştay kararına yazılan şerh, kararın hukuksuzluğunu ortaya koyuyor
Bir üye 16 sayfalık şerh yazmış. O şerhte bu kararın esas ve usul yönünden yasalara aykırı olduğunu açık bir şekilde ifade etmiştir. Demiştir ki TMK 7/2’den değil, ancak TMK 6-2’den ceza verilebilir. Yani İstinafın kararı esas yönünden de usul yönünden de yanlıştır demiştir. Bununla yetinmemiştir yine bu şerh yazısında Anayasanın 83/2 maddesi yani dokunulmazlık maddelerine göre aslında bu karar istisnai hallerde değildir, dokunulmazlık çerçevesindedir, o nedenle yargılamanın yasama dokunulmazlığı kazanıldıktan sonra durdurulması gerekir demiştir. Açık bir şekilde yani Anayasa 14 çerçevesinde değildir demiştir. Bunu da dinlememiştir Yargıtay.
Bu karar usul ve esas yönünden sakattır AYM’den de dönecektir
Vekilimiz AYM'ye başvurmuştur bu karar hakkında. AYM kararı gelmeden vekilliğin düşürülmesi tartışmaları köpürtülmüştür. Enis Berberoğlu meselesindeki durum neyse Ömer Faruk Gergerlioğlu'ndaki durum da aynıdır. Yani AYM kararı beklenmelidir, karar Yargıtay’daki şerh yazısında da çok açık bir şekilde belirtildiği gibi usulden ve esastan sakattır ve mutlaka bozulacaktır AYM tarafından da. Ama ona rağmen bu tartışma köpürtülüyor.
Gergerlioğlu hakkında verilen karar insan hakları ihlallerinin devam edeceğinin ilanıdır
Bu bize Türkiye’de insan hakları ihlallerinin devam edeceğini, uluslararası alanda verilen sözlerin ve İnsan Hakları Eylem Planı'nın ciddi olmadığını gösteriyor. Bakın Ömer Faruk Gergerlioğlu vekilimiz nasıl bir çalışma yapmıştır Meclis'te. Seçildiği 2018 Haziran'ından bugüne kadar 2900’un üzerinde soru önergesi, 26 kanun teklifi, 405 araştırma önergesi, 110 basın toplantısı yapmıştır, 120 genel kurul konuşması yapmıştır. Bu çalışmaların esas konu başlığı nedir; çıplak arama, cezaevlerinde işkence, cezaevlerinde çocuklar, yoksulluk, KHK hukuksuz ihraçları, hukuksuz yargılamalar, Uygur Türkleri, hasta tutuklular, askeri okul öğrencileri, kadın cinayetleri, faili meçhuller, anadili hakkı. Bunların tamamı insan hakları alanını ilgilendiren konulardır. Kendisi de geçmişte beri insan hakları aktivistidir. Mazlum-Der'den de hatırlayacağınız bir arkadaşımızdır. Dolayısıyla insan hakları alanında bu kadar ciddi çalışma yapmış bir vekilin, vekilliğinin düşürülmesi demek iktidarın insan hakları ihlallerinin üstünü örtmeye çalışmasından başka bir anlama gelmiyor.
Adalet isteyen Emine Şenyaşar’ın gözaltına alınması vicdansızlıktır
Hak, hukuk, adalet gibi konuları konuşmaya başladığımız zaman o kadar çok örnek var ki saymakla bitmiyor. Size bir fotoğraf göstereceğim. Bu fotoğraf Urfa'dan. Urfa’nın Suruç ilçesinde 24 Haziran seçim sürecinde AKP Milletvekilinin korumaları ve yakınlarının saldırısı sonucunda Şenyaşar ailesinden 3 kişi yaşamını yitirdi. 2 çocuk ve bir baba. Şimdi 2018'den bugüne geldik. Yargılamada herhangi bir sonuç ortaya açıktı mı, çıkmadı. Anne bir adalet nöbeti başlattı tek başına Adalet Sarayı'nın önünde. Bugün 9’uncu gününde. Ne istiyor anne, savcı ile görüşmek istiyor. Savcı görüşmeyi kabul etmiyor. Mağdur ailesinden 3 kişiyi kaybetmiş, hala cezaevinde olan çocukları var, haksız yere tutuklanmış olan. Bu anneyi kabul etmiyor savcı. Yetmiyor savcı annenin Adalet Sarayı'nın merdivenlerinde oturmasını yasaklıyor, Adliye’nin dışına çıkarın diyor. Bakın dışına çıkarılmış vaziyette. Gözaltına alınıyor sonra polis zoruyla dışarı çıkarılıyor. Bu hukuk mu, bu hak mı bu adalet mi? Bu nedir biliyor musunuz, bu açıkça vicdansızlıktır! Bir aileden üç kişi yaşamını kaybetmiş, bunun hesabının sorulması için bir anne oturma eylemi yapıyor, başsavcı onu Adalet Sarayının dışına atıyor. İşte Türkiye’de hukuk dediğimiz zaman bu yaşanıyor. Bu bir örnek. O kadar çok örnek var ki.
Tecridi sonlandırın, Öcalan ile görüşme imkanı sağlayın
Hukuki ve insani başka bir talep daha var. Açlık grevi yapıyor cezaevinde binlerce insan, 100 günü geçti. Hukuki ve insani talep için yapıyorlar. Bir, cezaevindeki kötü muameleye son verilsin istiyorlar. İki, İmralı'da hükümlü bulunanların hukuki ve insani hakları kullanılabilir olsun diyorlar. 7 Ağustos 2019'dan beri neredeyse 1,5 yıl olmuş Abdullah Öcalan ile yüze yüze bir kez görüşme yapılmış. 27 Nisan 2020’den bu yana neredeyse bir yıl olmuş bir tek telefon görüşmesi yapılmış. O da bayram nedeniyle. Böyle bir hukuk var mı, böyle bir insani tutum var mı? Hukuki ve insani bir taleptir bu. Abdullah Öcalan ve diğer hükümlülerinin hakları yerine getirilsin diye insanlar mücadele ediyorlar. Bundan daha doğal, bundan daha doğru bir talep olabilir mi? CPT raporları ortada. Avrupa Komisyonu'nun bir kurumudur CPT. Türkiye tanıyor, hükümet ile işbirliği yaparak o raporlar hazırlanıyor. CPT raporlarında “Bu tecrit uygun değildir” diyor. CPT raporlarına dayanarak AP ve AK'de kararlar alınıyor, açıklamalar yapılıyor. Ne için, bu tecrit kalksın diye. Bir buçuk yıldır yüz yüze görüşme, bir yıldır telefon görüşmesi yapılmamış. Tekrar Adalet Bakanlığına, iktidara çağrıda bulunuyoruz: Bu hukuksuzluğa son verin. Ya avukatların görüşmesini sağlayın ya ailelerin görüşmesini sağlayın ya telefonla görüşme yapılmasını sağlayın bu tecride son verin. Bunlar için adım atılması lazım. Bu hukuksuzluğun sona ermesi lazım.
Belediyeler konusunda uyarmıştık; iktidar seçimle alamadığı belediyeleri gasp ediyor
Soru: Belediye başkanları yetkisi danışman kararıyla kısıtlandı. Onunla ilgili ne diyorsunuz?
Belediye başkanları ile ilgili bu adımların atılacağına dair uyarılarımızı çok önceden yapmıştık. Ne zaman uyarmaya başladık? Bizim belediyelerimize kayyımlar atanmaya başlandığı zaman uyarmıştık. Biliyorsunuz 4-5 belediyemiz kaldı geri kalanların hepsine kayyım atandı. Ne zaman kayyımlar atanmaya başladı dedik ki bugün HDP belediyelerine kayyım atanıyor, yarın iktidar kendi kontrolünü kaybettiği belediyelerin çalışmalarını zorlaştırmak için hem belediye meclislerinde adım atacaktır hem de onun dışında adımlar atacaktır. Kayyım atamasa bile - ki kaybettiği çeşitli belediyelerde onu da yaptı - kaybettiği büyükşehir belediyelerinin çalışmalarını zorlaştırmak için elinden gelen bütün adımları atacaktır dedik, nitekim attı. Yani eğer kayyım atanmasına ses çıkarmazsanız, ülkenin bir köşesindeki bir coğrafyasındaki hukuksuzluklara, seçim hukukunun çiğnenmesine itiraz etmezseniz, buna suskun kalırsanız bu hukuksuzluk döner gelir, ülkenin bütününü kapsar dedik. Dolayısıyla sürpriz değil. Bunun karşısında büyük bir hukuk ve demokrasi mücadelesi vermek lazım. Yerel demokrasinin sağlanması, yerinden ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gereken adımdır. Muhalefete de iktidara da çağrımızı yapıyoruz.
Soru: Öğrenci Andı tartışması sıcak. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Ülkenin gündemi yolsuzluk, yoksulluk, intiharlar ve esnafın, işçinin, emekçinin, emeklinin ekonomik durumudur. Muhalefete tavsiyemiz Türkiye’nin gerçek gündemleri ile uğraşsınlar, suni gündemlerle değil. İşi ve aşı olmayan 10 milyonu aşmış işsiz sayısı var, milyonlarca insanın sorunuyla uğraşsınlar. Gerçekten olmayan, toplumun olmayan konular üzerinden muhalefet yapmak muhalefete bir şey kazandırmaz.
Soru: Gergerlioğlu’nun vekilliğinin düşürülmesi bekleniyor kendisi de Genel Kuruldan ayrılmayacağını söyledi ama bundan sonraki süreçte neler yaşanabilir, partinizin tavrı nasıl olacak?
Bugün okunacağına dair resmi açıklama Meclis Başkanlığı tarafından bize iletilmedi. Bizim açımızdan belirsizliğini koruyor. Bu kadar geç iletiliyor olmasını da doğru bulmuyoruz ama iletilmedi bir şey. Diğer konu vekilimizin kendi takdiridir. Halkın seçtiği vekildir. 10 binlerce oy almıştır, Kocaeli'den seçilmiştir ve gerçekten Türkiye’deki insan hakları ihlalleri açısından ciddi çalışmalar sürdürmüştür. Vekilliği eğer düşürülürse neler yapacağına dair karar vekilimizin kararıdır. Partimiz onun vereceği kararının arkasında duracaktır. Dayanışmamız ve desteğimiz tam olacaktır. Eğer bugün okutulursa karar sonrasını hep birlikte izleyeceğiz.
17 Mart 2021