
Tarihi boyunca geliştirdiği tohumlar ile gıda için yaklaşık 6 bin tür bitki yetiştiren insanlık, bugün uluslararası tarım ve gıda tekellerinin dayatması ile yaklaşık 150 tür yetiştirebilmekte, bunlardan 30 tanesi ile beslenmeye mahkûm edilmektedir. AKP’nin çıkardığı son yönetmelik ile bu anlayış devam ettirilmekte ve yerel tohumların geleceği uluslararası tarım ve gıda tekellerine teslim edilmektedir.
19 Ekim 2018 tarihinde yayımlanan yönetmelik ile sertifikalı tohum kullanmayan çiftçilere tarımsal destek verilmeyeceği açıklanmıştır. Böylece çiftçiler sertifikalandırılmış tohum kullanmaya mahkûm edilmişlerdir. Çiftçilerin şirketler tarafından sertifikalandırılmış hibrit tohumlar dışında, başka bir tohum kullanma imkânı ellerinden alınmıştır. Hibrit tohumlar saklanmaya ve takas edilmeye elverişli değildir. Böylelikle çiftçilerin her sene yeniden tohuma para vermesi zorunlu hale gelmiştir. Sertifikalı tohum kullanmayan çiftçilerin cezalandırılması da aynı yönetmelikle artık mümkündür.
Yönetmelik çiftçiyi, tohumunu sertifikalandırmaya teşvik ediyormuş gibi görünse de, bürokratik ve mali süreçler dikkate alındığında çiftçinin bu sürecin dışına itildiği açıktır. Çiftçilerin sertifikasyon süreçlerindeki bürokratik işlemleri yürütmek için gereken mali kaynağı bulması mümkün değildir.
Meslek örgütlerine, sivil toplum kuruluşlarına, üniversitelere ve kamu kurumlarına tohum sertifikasyonu için başvuru yapma yetkisi verilirken, tohum saklayan, tohuma emek veren, ekip diken, birbiri ile tohum takası yapan çiftçilere böyle bir hak tanınmamaktadır. Yönetmelikle yerel tohumları bugüne kadar üreten, üretimde kullanan ve birbiri ile takas ederek tohum çeşitlerinin adaptasyon yeteneklerini geliştiren çiftçilerin bu hakları ellerinden alınmaktadır.
Bu yönetmeliğin, çiftçinin tohum sertifikasyonu için bir araya gelmesini ve örgütlenmesini kolaylaştıran bir sonuç doğuracağını söylemek de, gerek kooperatiflerin yaşadıkları sorunlar gerekse iktidarın örgütlenme önüne çıkardığı engeller sebebiyle doğru değildir.
Çıkarılan yönetmelikle yerel tohum çeşitleri piyasanın boyunduruğu altına girmekte ve çiftçilerin kendi tohumlarını ekme ve takas etme imkânları ortadan kaldırılmaktadır. Yönetmelikle kendi tohumunu ekip dikmeye, takas etmeye devam edecek çiftçilere ise para cezası öngörülmektedir.
Sadece sertifikalı tohumlara destek verilmesi durumunda; küçük ölçekli tarım işletmelerimizde kullanılan yerel çeşitlerimiz yok olacaktır. Urfa acı biberi, Karacadağ pirinci, Adana’nın yuvarlak patlıcanı, pembe domates, deli bezelye, Ayaş domatesi, Urla börülcesi gibi yerel tarım ürünleri bir süre sonra yok olacaktır. Çünkü sertifika firmaları, verimli veya yaygın tüketilmedikleri için bu ürünlerde sertifikalandırmaya gitmek yerine daha verimli ve yaygın olarak tüketilen ürünlere yöneleceklerdir. Sadece sertifikalı tohumlar üzerinden tarım yapılmasını dayatmak, yaşamın devamı için olmazsa olmaz olan biyolojik çeşitliliği yok etmek anlamına gelir.
Tohum sadece bir ulusu, bir bölgeyi değil bütün dünyayı/insanlığı doğrudan ilgilendiren bir konudur. Bu durum Birleşmiş Milletler tarafından bir hak olarak tanımlanmış ve koruma altına alınmıştır. BM, “Köylü Hakları ve Köyde Yaşayan Diğer İnsanların Hakları Bildirgesi”nin 19. Maddesi’ni “Tohum Hakkı” olarak belirlemiş ve köylülerin yerel tohumları çoğaltma, üretme ve takas hakkını güvenceye almıştır.
Bu bağlamda yerel tohumlar, tarihsel hafızanın bir taşıyıcısı olarak bulunduğu yerin yöresel isimleriyle kayıt altına alınmalıdır. Yerel tohumların kayıt altına alınma süreci, sermayenin tekelinden kurtarılmalı, insanlık için ortak değer olarak kabul edilerek, çiftçiyi/köylüyü sürece dahil ederek sürdürülmelidir. Ortak değerimiz olan tohumların kullanımının, üretiminin hiçbir koşulda özelleştirilmemesi için yasal güvence sağlanmalıdır. Böylece geçmişi bugüne taşıyan tohumlar sermayeye kurban edilmeyecek ve genleri ile oynanmadan geleceğe aktarılmış olacaktır.
HDP olarak yerel tohumların kolektif varlıklarımız ve tarihsel hafızamız olduğunu bir kez daha vurguluyor, tohum üzerindeki her türlü kapitalist tekelleşme faaliyetinin karşısında olacağımızı ilan ediyoruz.
Günay Kubilay
Emek, Ekonomi ve Sosyal Politikalardan Sorumlu
Eş Genel Başkan Yardımcısı
3 Kasım 2018